Home »
Posts Tagged "FİLM KRİTİKLERİM"
Deprecated: is_plugin_page 3.1.0 sürümünden beri
kullanılmayacak ve şu an için alternatifi yok. in
/home1/wolfiemn/public_html/filmmakarasi/wp-includes/functions.php on line
4873
Bu filme sadece korku filmi demek biraz yersiz olur sanırım. Korkudan ziyade gerilimin kol gezdiği ama komikliklerinde olduğu, yönetmen Alexandre Aja deyimiyle 80’li yıllara dönüş yapan bir film. Gerçekten de o yıllara dönmüş gibi hissediyorsunuz kendinizi, gençlerin plajda eğlendiği, içkilerin su gibi aktığı güzel vücutların hemen her karede görüldüğü bir gençlik filmi adeta. Yani yönetmenin isteği gerçek oluyor ve o yıllarda izlenilen gençlik filmlerinden biriymiş gibi izlediğiniz, başrolüne kanın yerleştiği film 80’li yılların klasik konusuna dönüyor! Tüm bunların yanında erotizm de fazlasıyla nasibini alıyor.
“Jaws” klasikleşerek koltuğunda otururken, 1978 yılında Joe Dante yönetmenliğinde Pirana adıyla ilk film çekiliyor. Sonrasındaysa James Cameron tarafından ikinci film geliyor. Son olarak ise 27 yılın ardından gelen Alexandre Aja’nın yönettiği yeni film üç boyutlu olarak karşımızda. İtiraf etmeliyim ki 3D efektleri son derece başarılı.
read more
“Who Is Salt?”
Evelyn Salt… Angelina Jolie’yi filmin ilk kısımlarında sarışın bir ajan olarak gördüğümüz “Salt”, aksiyonu kendi çapında enine boyuna işlemiş bir film. Film CIA ajanı Salt’un Kuzey Kore’de işkence gördüğü sahnelerle başlıyor. Yüzü gözü şişmiş, fena halde dayak yemiş haldeyken, CIA’daki patronu tarafından kurtarılıyor. Kapıda onu bekleyen ise kocası. Sonrasındaysa her şey yolunda gibi görünüyor. Kocasıyla randevusuna gitmek üzereyken, son dakika işi olarak sorgu odasına girer ve yakalanan bir itirafçıyı yani eski Rus ajanını sorgular. İşte burada olayın rengi değişir, sorgularken sorgulanır duruma gelen Salt, Rus Orlov’un “sen bir Rus ajanısın ve Rus başbakanına suikast düzenleyecekler arasında yer alıyorsun” söylemiyle kafaları karıştırır. Bundan sonrasındaysa kaçmanın en iyi savunma olduğunu düşünen Salt imkansız gibi görünen CIA merkezinden kaçma mücadelesine girişir. Patlayan bombalar, arabaların üstünden uçmalar, kıl payı kurtulmalar.
read more
Daha kendisi gelmeden hakkında yazılanlarla yeteri kadar merak uyandırması yetmezmiş gibi beklentiyi de beraberinde getiren “Inception” sonunda vizyona girdi. Genel kanım beklentileri fazlasıyla karşıladığı. Bir kere izlenerek hemen rafa kaldırılacak filmlerden biri olmadığı içinde ayrıca mutlu oldum. Tadı damağımda kala kala, tekrarını daha detayda ve görseline daha odaklanarak keyifle izleyeceğimi düşünüyorum. Filmden çıkar çıkmaz aklıma ilk gelenin Matrix filmini izleme isteği olması size film ile ilgili az çok ipucu verecektir eminim. Her ne kadar Matrix çağrışımlı sahneler tanıdık gelse de, Matrix’le ya da yönetmenin diğer filmleri Prestij ve Akıl Defteri ile karşılaştırmanın çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Nolan, bu filmin senaryosu üzerinde ilmek ilmek çalışmış ve bana göre ortaya öncelikle müthiş bir görsel şölen ve tabii ki hayatının gerçekliğini sorgulamamızı sağlayan bir senaryo çıkartmış.
read more
Türkçeye ‘Büyük Hata’ adıyla çevrilen ‘Chloe’ filmi, orijinal adını Mamma Mia ve Dear John filmleriyle tanıdığımız genç oyuncu Amanda Seyfried’in canlandırdığı eskort kız Chloe’dan alıyor. Oyuncu kadrosuyla zaten fazlasıyla göz dolduran filmde, Julianne Moore evliliğinde sorunlar yaşayan kadını, usta oyuncu Liam Neeson ise kocası David’i canlandırıyor. Amanda Seyfried ise kendinden yaşça büyük ve çoğunluğu evli olan erkeklerle para karşılığı beraber olan son derece çekici kadın rolünü hakkıyla oynamış gerçektende.
Filmle ilgili ilginizi çekebilecek birkaç ilginç notu da hemen iliştirmek istiyorum; birincisi bu film aslında “Natalie” adlı Fransız filmin yeniden çevrimi.
read more
“Paris’ten Sevgilerle”; isminde Paris ve sevgi geçmesine bakmayın. Bol aksiyon ve şiddetin hakim olduğu bir filmle karşı karşıyayız. Luc Besson her zaman sevdiğim isimlerden biri olmuştur. Bu kez filmin senaryosuna ve yapımcılığına el atmış. Yani filmi olduğu gibi kendisi kurgulamış. Polisiye tarzın tam da filmlere konu alan halini kendi filmine konu etmiş. Kötü ve düzeni bozan adamlar, iyi adamlarca hiç affedilmeden ve acımasızca nasıl öldürülür…
Jonathan Rhys Meyers’ı Thudors’un Henry’siyle çok alıştığımız katı kral figürü ya da Maç Puanı filmiyle sinsi ve işini bilir halinin ardından temiz ve henüz gözü açılmamış ajan rolünde izlemek hayli tuhaf geldi açıkçası. Hala bir sinsilik aradım durdum bir süre 🙂
read more